Saturday, November 28, 2009

kayıp asla kaybolmaz

asıl nefret ettiğim neydi biliyor musun günlük?

oturdum iki gündür üşenmedim aynı bataryayı iki kere yaptım. emin olmak istedim günlük, kendimi yanlışlamak istedim. ah işte yine bir kar-delendi karşımdaki, en beyaz masumiyetiyle, zıpkın gibi fişşek gibi zehir gibiydi ama çürümekteydi işte.. çürüyen bir kardelen gördüm henüz 8 yaşında.. büyümeden çürüyen.. girmeyeceğim ayrıntısına.. ne kadar delicesine koşsam da kumsalda, ne kadar avuç avuç fırlatsam da okyanusa, ölüyor bu deniz yıldızları be günlük, ölüyorlar!! koduğumun kaderine direnemiyorum, yapamıyorum :'(

hiçbir kayıp kaybolmaz

sevgili günlük,
sana bu satırları yazarken murat bardakçı beyfendi tamburunu tıngırdatmakta habertürkte ve tam ben başlığı tıkladığım anda hiç adeti olmadığı halde pek sofistike bir cümle döküldü dilinden: hiçbir kayıp kaybolmaz.. ben yine de presiner'in lacrimosa'sını tercih ederim onun tamburisi yerine..

biliyorsun uzundur yazamıyordum. yazamama fikrine eşlik eden bir yazamayacak olma korkusunu örten meşguliyet sisiydi sanırım üzerime çöken..

kendimi o 6 kişilik buluşmanın ardından bir molekülmüş de inadına koyu mavi bir evrende yüzüyormuş gibi hissetmiştim. o gece çok üşüdüğümü hatırlıyorum. uzundur hiç o denli üşümemiş, beynime kazınmış bir nefes ko(r)kusuna saplanmamıştım. gözümün önünden hiç gitmeyen bir avucun kader çizgisi üzerine çaprazlamasına atılmış tırnak izi; pıhtılaşmadan çizgi boyunca akmış kan da cabası.. ben kanatmıştım, bilerek isteyerek. iz öncesi öylesi anlarda gözümün önüne çocukluğumda izledim düdük makarnasılı filmden bir karate sahnesi gelir normalde: karşımdaki kişiyi kolundan tutar ve var gücümle yere fırlatırım sırtüstü. o fırlatma anında, yere çarpanken çıkardığı hayali boğuk ses ile birlikte tüm öfkem kaybolur. çocukluğumdan beri böyledir. fantazimde o denli güçlüyümdür ki kolundan tuttuğum gibi havada daire çevirtir, "yerle bir ederim adamı!". bu replik de bana aynı dönemlerden birlikte öbür mahallenin çocuklarını dövmeye gittiğimiz erkan abimden yadigardır. fantazimin ne üzerine kurulduğu ve nasıl sonuçlandığı üzerinden analizimi yapmak son derece anlamsız, kendisi kendisini bu denli açık ederken.

neyse, o anda beni fantazim bile kurtaramamıştı ne yazık ki. hiç bu kadar nefret potansiyelimin olduğunu farketmemiştim o güne dek. en az benimki kadar canını acıtmak istedim -söz çoğunlukla yetersiz kalırdı zira kendisine. pişman değilim. yaptım. içimin milyonda biri kadar kanattım ve yetmemiş olduğunu gözlerinde gördüğümde elimden hiçbirşey gelemeyeceğinin bir kez daha farkına vardım..

evrenin bana çok uzak göründüğü olmuştur. insanları teker teker hayvanlara benzettiğim, kuyrukları ile dolaştıklarını gerçekten gördüğüm, o zamanlarda bana son derece kesin gelen bir sınıflandırma süzgecinden türlü senaryolara oturttuğum.. böyle zamanlarda ben her daim yazan bir çift el (sadece el) ve izleyen gözden ibaret olurdum. haftalarca göz ve elden ibaret yaşadığım zamanlarda ölmüştür tüm yeşimler. milyonlarca benin katiliyken ben birilerine acımak her zaman öfkelendirir beni. merhametsiz olmakla belli belirsiz gurur duyarım hatta. merhametsiz olabilmek için çok fazla merhametlilik darbesi yemiş olmak ve her darbenin ardından daha güçlü, daha daha güçlü olarak yeniden doğmayı "becerebilmiş" olmak gerekir. evet, "becermek" tüm anlamlarıyla!

velhasıl, o geceden beri hakikaten o dünyayı bir koyu mavi evrene benzetmekte, orada tıpkı gerçekten uzaydaymışım gibi nefes alamamakta, kendimi bir yersiz yurtsuz molekül gibi hissetmekteyim.. bugün bayramda kimseye neler yaptığımı anlatmadım, yüzüme baktıklarında duymaya gerek olmadığını söylediler çünkü. ben hayatım boyunca yalnızdım ve hatta yapayalnız. sizin şımarık sikindirik bohemliğinizin "çeşnisi" değildi bu, ve sizin sikindirik "ruhsal" acınızın başkasını yaşadım ben. benim öğrendiğim budur hayatımdan ve emin olun ki herbirinizi buram buram kanatmak pahasına vazgeçmeyeceğim kendiliğimden!

her ölüm yalnız ölümdür evet. o soğukta, çoktan ölmüş de yaşam kokuşmakta olan bana yeni bir yine bahşettim yeniden! çok eskilerden bir kalıntı yeniden: "bıçağın keskin yüzünde yüzümün yansımasını gördüm, feriştahınız gelse, ölmem ben!"