Thursday, February 12, 2009

kuşku üzerine "öz'n/s'el" bir mektup


** yazmak için yazabilir insan sevgili/m V. Bazen yazmak için yazmalar sadece bir arınmadır bazense rahmi ilhamla dizilecek metinlerin..

bu akşam söyleyemediğimi fark ettiğim sözleri her zaman daha kolayıma ve huzuruma gelen yolla, yazarak anlatmaya çalışacağım ben de, anlaşılma kalıbında "eritmeye" çalışmadan..

sözkonusu olan mevzu kuşkuysa, senden ya da kendimden ya da gelecekten kuşku, derin bir iç güven içinde devinmekteyim doğrusu. açıkçası senelerce bocalamış, çabalamış, zayıflamış, yıpranmış, ben'i azalmış, öteki'si çoğalmış, azalma ve çoğalmanın her isim haline türlü nefretler ve tehtidler biriktirmiş, savurmuş, kimi zaman gerçek de kılmış ve kılacak olan ben,, "artık" ve hatta "nihayetinde", en kabataslak haliyle, ayağımda 'gotik' botlarım simgesel'i olanca samimiyetim ve hevesimle temsil ediyor buluyorum kendimi. tezat mı bu, hayır. çoğunlukla birbirimize bön bön baktığımız bu imgesel-simgesel ayrımında "konumlanma" mevzusunda, açıkçası ve doğrusu, diyebilirim ki uzun, upuzun sürenin ardından ben dediğim şeyin "mevcut" hale geldiği bir an'dayım, uzamı da sarmalayan. bu an'da prag'da aylarca kalmak, milyonlarca siyah-beyaz resim çekmek, sisler içinde bir kuramı yeniden yazmak gibi özsel umut/beklenti/bilintilerden, üzerime 5 beden büyük t-shirtleri giymek gibi biçimsel bilintilere kadar derin bir özoluş, özbiliş ve özumuş yer almakta. Bu halde, kendimi üzerinde konumladığım koordinatları "kendi"min daha güçlü olduğu bir zemini temel alarak kuracak olduğumdan benim kendimin kuşkusu yok ve hatta yine çok uzun zamandır hiç bu denli "kuşkusuz" olmamıştı!

** en çok güldüğüm terapi paradokslarından birisi "biliyorum şimdi siz bana inanmıyorsunuz ama.."dır; danışanın kendi inanmayan tarafını öteki'ne aktardığı -yorum/çözümlenen. oysa kimi zaman da doğrudur bu, danışan terapistin gözünden geçen bir "güvenmeme" ışığını hemen yakalar, hele bu danışan güvenilmemeye çok alışkın ise.. bu haldeyken ben de sana şimdi "biliyorum şimdi sen bana inanmıyorsun" demek istiyorum, yüzündeki hafif çarpık ifadeyi az-çok tahmin ederek. "ama" diye devam ediyorum fakat ben de, "ama" konuşacağız zaman ve uzam ile.

Tuesday, February 10, 2009

uzak


sözler vardır. gözleyen sözler. yakınında ya da uzağında, doğrudan ya da dolaylı gözler vardır. sözleyen gözler. yakındayken uzak, uzaktayken yakında.lıkta dolaylanmaktan uzak. sözler..

****
bugün feys iletime "oynatmaya az kaldı" yazacaktı ki saçım başım dağılmış, gözlerimin altı morarmış, omuzlarım düşmüş, sevgilim de ehehe modunda bana bir ezik türküsü tutturmuşken işte tam da o haldeyken oynatmış olduğumun ayırdına vardım. her yere koşmaya çalışırken hiçbir yere yetişemeyen ben hali. amma ve lakin ve hatta ancak ve fekat demek isterim ki bu gece zincirlikuyu köprüsüne can havliyle kendimi atmış etiler gettosuna giden son otobüsü yakalamak için koştururuken "evet ulan" dedim, "evet, bu yorgunluk bitap düşürse de, boncuk'un diline bile düşürse de beni, memnunum bu durumdan ve inan olsun bir adım/adam dahi geri gidesim yok olduğum yerden!!" bu da kendime "manidar" bir kapak olsun.

Saturday, February 7, 2009

boncuk


bilemiyorum. bu türden bir varoluşla daha sonra karşılaşabilir miyim. umarım uzun süre takip etme fırsatım olur, ama umarım sadece krizin geldiğini hissettiğinde hastaneye ihtiyaç duyacak denli iyi olabilir.. unutmadan yazmak istiyorum bir bir.
-dsm tanısı iki uçlu mizaç bozukluğu,, şu anda karma epiod
-bir kere defalarca ekt'ye maruz kalmasına rağmen inanılmaz zeki ve entelektüel yetenekleri had safhada.
-neşeli, fazla ve ayrıntılı konuşma
-dürüst, ahlaki yargıları yüksek,, cezalandırıcı süperego
-çabuk öfkelenen, sabırsız.
-özgürlüğünün kısıtlanmasına tahammülü yok.
-üst-orta bir sosyal sınıfta doğup büyümüş olmasına rağmen, altsınıfa ve altkültürlere -anlam veremediği- bir eğilim.
-travma yaşı 12. sınıf ayrımı, etiketlenme, dışlanma, küçük düşürülmeye maruziyet...

böyle yazınca her şey daha açık görünmeye başlıyor. şöyle bir formülasyondan geçirebiliriz. id'den yükselen yüksek libido açığa süblimleşmiş şekilde çıkacak bir zaman ve uzam bulamadığı gibi, kendisinden daha güçlü bir büyük Öteki ile karşılaşır. Bu Öteki öznenin varlığını haklı çıkarmadığı gibi, onu kastrasyonla tehtid etmekte ve hatta şimdiki rahatsızlığının ciddiyetini göz önünde bulundurduğumuzda alenen ve resmen kastre etmiştir. Büyük Öteki "piçsin!" buyurmuş, özne de kabul etmiştir: bendeki bir boşluğun adıdır piç olmak! ve özne kendini o tarihten itibaren "piç" olarak kurmuştur: baba'ya maruz olmayan, baba'nın dışında olan her şey olarak, babasız, köksüz, amaçsız, anlamsız bir hiç olmuştur,, hiç olarak hepliği sarmalamış, her alanda, her arka sokakta, her kalpte, her ruhta yer edinme güdüsündedir..

bu noktada lafı dolandırmaya fazla gerek yok. özetle piçsin duyurulan bir öznenin piç olma zorunluluğunu görüyorum her altmetinde. "sen bilmezsin, çok nankörümdür ben" diye bağırdı bugün. "hayır değilsin" dedim sakin. "hayır, nankörüm ben" dedi tekrar, "nankör olmadığını, aksine tam da tam olarak na-nankör olduğunu biliyoruz ikimiz de" dedim. durdu, sordu sessiz boncuk boncuk, cevapladım kocaman açarak gözlerimi, gülümsedi, odasına gitti..

"kendimi yeniden kuracağım" dedi ilerleyen saatlerde, "ne ...., ne ...., ne de ...... olacağım, hiç olacağım".. onayladım ben de, "hep doğmanın yolu hiç olmaktır bazen"..

Sunday, February 1, 2009

bu sabah mavi saç özlemiyle uyandım



içimde dayanılmaz bir saçlarımı maviye boyama isteği ile uyandım. sanki saçlarım mavi olduğunda birdenbire yeniden doğuverecektim. bir tek eksik vardı hayatımda o da saçlarımın mavi olmamasıydı. mavi saç mavi mavi diye sayıklayarak banyoya gittim ve aynada kahverengi saçlarımla karşılaştığımda büyük bir çöküntüye uğradım.

evet saçlarımın mavi olmadığını biliyordum, istediğim de zaten saçlarımı maviye boyatmaktı. fakat için için aynada saçlarımı mavi görmek istemiştim. mavi mavi diye sayıklarken bir bakacaktım ki saçlarım gerçekten mavi.

fakat, yanılmıştım. saçlarım mavi değildi ve ben tam olarak, her zamankinin aksine, elimde olan şeyi değil olmayanı arzulamıştım..

**kuşkusuz bu hüsranımın blogumu maviye boyamamla "fazlasıyla" ilintisi vardır.. ehe :)