Sunday, April 26, 2009

run run run to the cities of the future


insanın evine yakın bir tansaş'ın olması çok güzel bir duyguymuş, aman yarabbim gettodan çıktım şehirli mi oluyorum yoksam ne modundayım böyle karşımda tansaş, spor salonu, pizzacı, mizzacı,, havalandım işte böyle kendi kendime sabah sabah. sabah biraz geç uyandım: 9bucukta!! bu cümleyi yazacağımı 4 ay önce biri bana söylese karnıma ağrılar girerdi gülmekten! karnım acıktı uyandım kardeşim, allah allah :)

yeni bir grup keşfettim, nasıl sevdiğime de şaşırdım gerçi ama çokçok beğendim: infected mushroom. yani insan uzun süre dinleyince eminim ki bilinçli bir psikoz yaratabilir. Lacan kaldırdı işaret parmağını yine arka sıralardan: hayır! kişilik örüntüsünde yoksa eğer, kişi asla sonradan psikoz olamaz!

şimdi böyle dedim de aklıma geldi, bu lafın üzerine nasıl olur da tamamen anti-scientific olma yaftasını yapıştırabilir insan bu adama! evet, her zaman kan kusmuştur amerikan psikanalizine, amerikan paradigmasına, amerikan yaşam tarzına, amerikan ideallerine ama ben bu denli güçlü bir nefretin ardında mutlaka hüsrana uğramış bir aşk görürürm her daim. neysebunu gecenin bir vakti olmasa, ve burada bunu gerçekten kanıtlamam için bir neden, bir motivasyon arttırıcı olsa gidip ahanda budur diye satır sütun yazarım şimdi hiç kendi kendime referans veremem, aksini söyleyeceğim bir gün gelecekse de o gün bana referans getiririm ki ancak o zaman ikna olurum Lacanın biyolojiyi yok sayacak kadar aptal olabileceğine! (böyle de ağır konuşurum işte hıh) neyse işte efendim nihayetinde infected mushi çok güzel bir grup ve city of the future diye çok gaz bir şarkısı var bir de albüm kapakları çok güzel benim rüyalarıma benziyor böyle alis harikalar diyarında gibi loy loy loy..

hatta afişi koyayım buraya da tam olsun:
ne şeker di miiii oyhhh
öğrendim ki mushiler arasında en meşhuru benim zamanında aşık olduğum bir şirinler mantarı türü olan amanita muscaria'mış. kırmızı şapkasının üzerinde sempatik beyaz damlalar bulunmakta kendisinin. aşırı dozda almak, ki bu 4 grdam fazlası ediyor, ölüme sebep olabilir. bu botanik bilgiler orta 2de hazırladığım mantarlar defterimden :)
mushiler alındıktan 3o-40 dakika sonra etki etmeye başlıyor ve bu sinestezinin baskın olduğu bir halüsinasyon hali oluyormuş çoğunlukla. Lsd'nin aksine daha çok "beyaz" hayaller kurduruyormuş. şu mesele bir kapansın da psişik yolculuklara da çıkacağız, selametle!

je ne veux pas


öfkeliyim.. balıklı'da mutluyum diyorum her geçen gün kendime biraz daha, bana boğaziçi'ni anımsatan yerler, insanlar midemi bulandırıyor. delicesine kaçmak istiyorum, kaçıyorum oralardan, o insanlardan. ama yine de bir yerde, bir şeklide buluyorlar beni, yumuşak karnım işte. dağılıyorum anında :'( savunmaya geçiyorum, kusuyorum, nefret kusuyorum, nefret bakıyorum, engel de olamıyorum kendime,,, damn shit

v. bir keresinde senin öznelerle aran kötü benim nesnelerle dedi, tipik bir histerik olarak. öznelerle kötü aram,, narsisistik bir tipin karşısında yok oluyorum! o kendini görüyor bende, dans ediyor, eğilip bükülüyor,, binlerce kişilik amfisinde ben bir ayna oluyorum -fikrince. amma ve lakin ayna olurken ben yitiyorum. dağılıyor kelimelerim, fkirlerim, cevap dahi veremiyorum. saatte 200 km hızla gelen bir arabanın önünde otlar duran bir tavşan misali ölümüme bakıyorum. yerden yere vuruyor beni, simgeselimi de hayalimle kucaklayıp yukarı atıyor: isstop! kim tutarsa, nereye düşerse... ov lalla diyorum, o anda sanki ben kendime uzaktan bakıp nefret ettiğim birinin acı çekmesini izlermişçesine, televizyonda dizi izlermişçesine "aha ha düştü, ha düşecek" sayıyorum, handiyse hoşuma gidiyor gördüğüm manzara. derinden bir iyilik meleği şşt sensin o, korusana kendini hayvan diyor, yok diye sırıtıyorum pis pis, bırak çeksin! kim bunu söyleyen, kim bu pis sırıtışın sahibi, kim bu benden milyarlarca ışık yılı uzak ezik insan, ben hangisiyim, ben neredeyim derken, der durur delirirken bu kez çoktan fırlatılmış bir bataklıkta boka bulanmış bir halde buluyorum. kuyruğumu alıp sonra kıçımın arasına, seğirtiyorum yıkanacağım yok-ben-ülkeme.. orada mutluyum ben, orada kimse yok ve ben ancak o kimsesizlikte ben olabiliyorum.....

Sunday, April 19, 2009

sıkıldım, sıkıldım, uçmak istiyorum!

saat 12 bucuk oldu ve hala ayaktayım! rezalet! uyumam lazım, uyumam, uyumam uyumam da uyumam,,

"uyumam lazım ama uyumam" obesesifin göbek adıdır. kendisini simgesel olarak kurmak, konumlamak ister de bir yandan onun ezeli ve ebedi kölesi olarak,, için için dışa kusar onu yıkma planlarını.. Freud'un neden obsesiflerden hoşlanmadığını her geçen gün daha iyi anlıyorum. ne seks var, ne şehvet, ne dehşet, ne jartiyer, ne iç gıcıklayıcı bir kırmızı.. sıkıcı bir grilik hali,, insan o sıkıcılıkta biraz uğultulu tepeler, biraz charlotte bronte kıvamında, böyle femme fatale tadında bir trajedi umuyor ama,, nafile. bırak jartiyeri, sikindirik bir tanga bile yok ki anacım,, varsa yoksa beynimle sevicem, beynimle sevişçem, beynimle, beynimle de beynimle.. al da omlet yap bari beyninden, yeşilliği bol olsun! c vitamini yeşillikte de varmış diye başlarsın şimdi zırvaya, manyak karı!

Saturday, April 18, 2009

bana bir cafe latte, bol kremalı olsun!


ehömm

merhaba sevgili günlük,
uzundur görüşmüyoruz, ben yeni bilgisayarımı yeni taşındığım evimde de çaldırdığımdan beri.. neyse, bugün güzel bir gün, ben balkon sefası yapıyorum. aslında stresliyim, bir an önce şu bela bitsin istiyorum sonrasında bitimsiz bir tatile çıkacağım. v. ile önce mısır, sonra tunus, sonra fas,, oradan da gemiyle geri döneceğimiz ezoterik bir gezi hayal ediyor, gerçek kılmak için seferber edeceğim imkanlarımı yaratmayı düşlüyor, üzerinde çalışıyorum..

olduğum, olmaya devindiğim şeyi de seviyorum ayrıca. geçen gün uygun bir zamanda a. ile olan konuşmamızda, böyle olmayı, üzerinde yiridiğim yolu sevdiğimi fark ettim. evet tıpkı bugünkü boğaziçi kırıntısı kadına söylediğim gibi, ben yalnızca olmamın efektif olduğu dayatılan şey olarak efektif olamam! hiçkimsenin de olabileceğini de zannetmiyorum. Baba-nın-Adı'nın sana buyurduğundan fazlası olamazsan, nasıl bir kendilik, kendine özdeşlik olabilirsin!!!!

her obsesifin mutlu zamanlarını harika bir biçimde mahvetme eğilimi vardır. Bu meyil genellikle şu biçimdedir: yoksa her şey yalan mı?! ya da şöyledir: acaba var-ve-olumsuz olan neyi ben göremiyorum? mutlaka bir yerde bir bit yeniği olmalıdır, ki obsesiflerin çoğu biraz da paranoidtir. hayat olumsuzluklar bütünüdür ve tesadüfen oluşuveren olumlu bir olay muhakkak ki kusursuzluktan, yani imkansız olandan türeyendir, yani asla gerçekleşemeyen, gerçekleşemeyecek olandır.

bu nihai mahvetme mekanizması obsesifin hayatını bir karabulut gibi gölgeler sürekli ve zaten kendisini karanlık bir bulut olarak duyumsayan obsesif, kendini sürekli geçmişte debelenirken bulur: tanrım, aslında ne kadar mes'udMUŞum!!!

mutluluk hep geride kalandır, hep kaybedilen, hep ona doğru koşulan bir gelecek fakat hep yakalanamadan yanından geçilen bir geçmiş. sürekli devinim, sürekli çelişki içinde saçı başı dağınık bir biçimde düzen arar obsesif. hayatın bir formülü olmalıdır, hayat kuralına göre oynanması gereken ciddi bir deney sahasıdır.

hayat ancak her alanda nizam olduğunda obsesife yer açacak bir bencilliktir aslında, öyle düşünür. kendisi değildir, kendisi olamamaktadır, çünkü çevresindeki nesneler ona izin vermemektedir kendisi olması için. ona yer açmamaktadır hayat! tıpkı babasının aslında onu seven annesini obsesife vermiyor olması gibi!

filan. sıkıldım.