Friday, September 18, 2009

"sen ki ey ruh canavar kalacak, bölünerek yok olacaksın!"

"sen ki ey ruh, canavar kalacak ve bölünerek yok olacaksın!"

kendimi bir cendereye sıkışmış hissediyorum. nefes alamıyorum. iliklerime kadar yalnızlık hissediyorum. yanımda birileri varken de, en içimi en dışmışçasına paylaşırken de, en arkada sessizce otururken de, birşeyler atıştırır insanları dinlerken de, uyurken de, istiklalde "akmaya" giden kalabalığın arasında akarken de.. rüyamda hayalet olduğumu görüyorum, rüyamda vücudumun arkasını görüyorum..

yapmak istediklerimin olduğu bir zaman dilimine saplanmış olmayı istediğim zamanları anımsıyorum. bir değişimin sancıları gibi geliyor bu nefes alamayışlar, bu ölüm tellali ölü duruşlar, bu ölü sevicilik hali, her şey herkes olduğu gibi olduğu anda kalsın isteği.. herbiri tek tek bana ne kadar yalnız olduğumu anımsatıyor. işte tam bu anda zeyneple oturduğumuz ortaköy sahilinde bacaklarımızı denize sarkıtmış hangi denizanalarının zehirli olduğunu nasıl anlayabileceğimize dair yaptığımız konuşma geliyor. bir benim bacaklarım sallanıyor ileri geri bir onun.

konuşmanın aslında insanlarla ilgili olduğunu şu an idrak edebiliyorum. denizanaları diyordu zeynep ne'liklerini içlerinde taşırlar. içinin mor ya da pembe olduğunu gördüğün denizanaları tehlikelidir. zehirin yoğunluğub denizanasının farkedilebilirliğini arttırır. mesela mor içli bir denizanası pemben içliden daha farkedilebilir ve daha zehirlidir. yani denizanalarının zehirlileri fark edilebilir.

bense tipik paranoid tutumumla deniznalarının beyaz olanlarının da zehirli olabileceğini, denizanalarını iyi ya da kötüdiye dışarıdan değerlendiremeyeceğimizi ve bu yüzden her zaman temkinli olmamamız gerektiğini savunuyordum. ve hatta diyordum kaldırarak o zaman da böyle ince olan kaşlarımı, içi mor ya da pembe olan bir denizanası da aynı şekilde zehirsiz olabilir.

zeynep bu mantıkla denizde yüzülemeyeceğini söylüyor bunun üzerine ve bana soruyor zafer kazanmış bal rengi bir edayla: "yüzerken denizanası görünce çıkıyor musun denizden?". "evet" diyoorum ben de hiç de aşağı kalmayan bir sedayla, "denizanası tehlikeden öte kirlilik göstergesidir; denizanası olan denizde yüzmem".
haha diye bir mağrur kahkaha patlatıyor bunun üzerine, "bütün denizler birbirine bağlı. Yüzmeyi unut o zaman sen!"

zaman ve uzamla zeynep kaşlarını inceltti, aslaasla sayıklarken gözlük yerine lens takmaya başladı, insanları nasıl faka bastırdığının şen hikayelerini anlatmaya başladı. bense temiz kaldım. yüzmedim hiçbir denizde, kıyıda güneşlenmeyi yeğledim. faka basılanların öykülerini dinledim. onlara onlarla birlikte üzüldüm.

şimdi. o ana geri dönseydik eğer, düşünüyorum da, yine de denizanası olan denizde yüzerim diyemiyorum. faka basmak mı bu, kimbilir!

No comments: