Thursday, December 18, 2008

çarşamba, masumiyet vesaire

derya bugün günlerden ne diye sordu, çarşamba dedim. yok canım perşembe bugün diye yanıtladı, yok canım daha dün geldim ya evden dedim, bir bakış attı, kendimi eksik bir şeyi bulmak zorunda hissettim, haa evet dedim dün vardı ve adı çarşambaydı..

üzerinde liv tyler olduğu için sevgilinin aldığı (tabi bana işte yönetmeni şöyle böyle diye bıkbıkladığı) the strangers adında, liv tyler da maşallah nasıl bir dümdüz, kıvrımsız bele sahipmiş hıh modunda, ama saçmasapan varlığı, anlamlı olmaktan dahi yoksun anlamsızlığıyla hayatımda izlediğim en ama en gereksiz filmin ardından, ikimiz de hemfikir, bakalım ulan dedik bir türk filmi bile bundan kötü olamaz ki!

masumiyet'in ilk sahnesi süperdi, süper süper. a short film abouth death'ten esinlenilmiş bir karanlık ve beni kalbimden vuran, ki her zamanki gibi vuruluşumun ardından notumu verdim ben: 10, kapının sembolleşmesi. adam diyor beni dışarı salıvermeyin, ben seviyorum içeriyi, devlet diyor yok çıkacaksın. aynı anda kapıyı kapamaya çalışıyor memur, o çalıştıkça açılıp duruyor kapı. aynı kapı metaforu filmin ortasında çıkıyor karşımıza. uğur'dan uzaklaşmak istese de bunu yapamayan kahramanımız, odadan çıkmak istiyor ama kapı sıkışıyor ve birkaç kez zorlamak durumunda kalıyor. çok çok güçlü bir tasvirdi. tamam dedim işte budur.

filmin sonunu başa bağlamasını sevgili çok sevdi, evet bence de hoş bir ayrıntı ama bu hoş ayrıntı bence filmi zayıflattı. yani keşke benim arkadaşım öle böyle die anlatsaydı da başında ya da ortasında filmin, sonunda zagor o çıktığında benim için "anlamlı" olsaydı. bu halde tanımadığım bir adamın iki karakterin de tanışı olan bir "imge" olması beni etkilemedi açıkçası. aceleye geliş diyebilirim bu bağlamda. çok zekice bir hamle fakat içini doldursaydı keşke.

haluk bilginer, zaten ses tonundan tavrına kadar türk sinemasının al pacino'sudur bence, muhteşem bir karakteri canlandırıyordu. bir tirat bu kadar mı çekirdeği olur filmin. yusufun özdeşleşmesi bekirle, giymesi siyah takım elbiseyi, alması eline tesbihi, bekirin masasına oturması tavernada, uğurun tiradı, sik ulan sik feryadı, anlamsızlığın en dibinde herkesin kendi anlaını en tam anlamıyla yaşadığını göstermesi, küçük kızın adının çilem olması, gerçekten bir çile gibi yaşanması.. ovf ovf ben bu film üzerine yazmalıyım. müthi, müthiş. türkiyenin en iyi fili seçtim masumiyeti.

sonra işte ben de mutuluk ilacından aldım. her zamanki gibi sevgili mızmızlandı, yarabbim bu herifin yaşlılığını düşünebiliyor musun, nasıl da baktırır kendine şerefsiz. diyorum tamam bende de var yan etkisi, ama yokmuş o daha çok içiyormuş, daha çoktur içiyormuş,, her zamanki gibi onunki daha büyükmüş yani, filan. mutluluk ilacı beni pek mutlu etmedi, beynimin bir yeri ile olan bağlantıyı kesti sanki, bir yerde boşluk var, bunu yaptı bana ve ben beynimi ele geçirebileceği için ona kızdım, şu an kendi beynimi hiçbir şeyin hükümranlığına teslim etmemek üzere kendimle devinmekteyim.. ben bir daha bundan içmem zira bilinçli düşünceme ket vurulması gerçekten acayip sinirlerimi bozuyor. ömrümde sarhoş olmamış bir insanım ben, kendimi boktan bir mutluluk hapına mı vereceğim..

elbette böylesine sapkın bir düzlemde, saplantılı düşüncelerle hareket ediyor deilim. hatta bunları yazmadan önce düşünmedim bile. yazarken de düşünmedim hatta. sadece öyle yazdım. yazının düşüncesi benim düşümcemden ayrılıyor çoğu zaman. kendimi uzun zaman önce hiç olmadığım, ruhumda en ufak bir benzerlik taşımadığım insanların hüzünlü hikayelerini yazarken bulurdum önceleri. sanki ben gerçekten o olaylar yaşamış gibi de hissederdim hatta, kısa bir süre. başka bir öykü yazana dek. yazarların kitap bittiğinde dönüp okumamaları bu yüzden belki. gerçekten yazarken bambaşka bir el alıyor içinizdekileri, dışardakiyle anlamsız rüyavari bir karışım yapıp döküyor harflere. ah harfler, ne kadar çok seviyorum sizleri! her şeyin öncesi ve ötesinde harflerin kendilerine özgü bir estetikleri var, bir kendilerine özgülükleri, tuhları.. çok seviyorum harfleri çok..

(amanıınn mutluluk ilacı etkimeye mi başladı ne! normal durumda benim her yazı gibi bu yazıı da bir çeşit nefretle bitirmem gerekirdi!:)

2 comments:

? said...

Please bring me back on your blog? It's unique. What language is this, I can use google translate.

glas said...

thanks a lot,, it is in turkish and a kind of diarical bullshit :) so, no need to understand :p