Sunday, March 22, 2009
güzel bir pazar gününün ardından..
elimde devasa bir havuçla yazmaktayım bu satırları. az önce iki kaşık bal eşliğinde bir avuç ceviz de yediğimi kendime göstermek isterim ayrıca ve ayrıyetten..
bugün 12 saat aralıksız uyuduğum gecenin ardından müthiş bir dinçlikle saat 9da uyandım. her ne kadar kimi aksaklıklar nedeniyle 11de başlayabildiysem de güne, son zamanlarda geçirdiğim en güzel günlerden birini yaşadım. denize indik bugün ve ben bir kez daha bulutlu havanın aynası lacivert deniz kıyısında yudumlarken tavşan kanı çayımı,, deniz görmeden yaşayamadığım kanaatine vardım :)
hayatımdaki tüm önemli insanlar denize benzetirler/di/ beni, bugün de kendi kendime bunun doğru bir tespit olduğu sonucuna vardım. içinde denizi taşıyan denizden olma, denizden doğma bir insanım ben, tıpkı saçılmış köküm dolayısıyla 'yansıyan köksüzlüğümden' ayrı yaşayamadığım gibi denizden ayrı da kalamıyorum; boşluk kaplıyor ruhumu, ışıksız, sessiz, kapkaranlık bir boşluk..
11-12 yaşlarımda delicesine bilim ve teknik okur, evin çatısında sabahlar, astronot olmayı düşlerken, bir gün küçük bir sütunda uzayda bazı NASA atıklarının "yüzdüğünü" okumuş, birkaç gün sonra da yüzümü aksi yöne çevirmediğim gökyüzünde bir atığın yeryüzüne doğru "sarktığı" (halüsinasyonunu) görmüştüm. halüsinasyon, çünkü gördüğümden çok emin olsam da böyle bir durumun olasılığına pek pay vermek istemiyorum.
**şimdi okuduğumda tekrar eklemek isterim o atığı gökyüzünde uzun süre sarkar gördüğümde hissettiğim dehşeti. bir taraftan eğer düşerse hayatım boyunca belki de göremeyeceğimi bildiğim bir uzay-maddesini görecek olmamın heyecanı, uzayın hava-sızlığı-nı taşıması, ve onu saklı köşeme götürüp saklama planlarımın neşeli, coşkulu, meraklı telaşı,, bir taraftan her an kafama bir şeyin, hiç beklemediğim, en sevdiğim, en güvendiğim yerden gelebilecek olması korkusu.. bir taraftan en sevdiğim uzaya insanların pisliklerini bırakmalarından duyduğum kızgınlık.. uzun süre çıkmamıştı o sahneler aklımdan..
neyse işte, o haberden beri, kendimi bazen apollon içinde "yüzen" neil armstrong misali, uzay karanlığında "yüzen" NASA atığı gibi hisseder, gözlerimi kapadığımda haberi okuduğum zaman hayal ettiğim sahneyi görürüm; parlak bir siyah uzay, parlak bir mavi-yeşil dünya, parlak sarılı kırmızılı çelik grili beyazlı atıklar..
bugün güzel bir gündü, çünkü tomtom'da kahve de içtim, düşündüm, kustum, üşüdüm, terledim, (v. sürekli öksürdü nargileden): duydum, (lacivertti hava) : gördüm, (gün geçtikçe psikoza daha çok yaklaşan bir güzel genç kızı, bilinçsizce, yaratıcı bir faaliyeti dolayısıyla sevgiyle, hayranlıkla öptüm. beklemediği yakınlıktan ürkmesiyle hissettim ki) : dokundum. o anda yaşlar boşalacaktıysa da gözümden, kendimi tuttum!
dünyadan kopuşlarım çok sert, çok ivmesiz oluyor. korkuyorum. belki de bundandır kendimi tüm duyargalarımla, tüm ruhumla, tüm vücudumla "vantuzlamaya" çalışmam hayata!
** "vantuzlamak" kelimesinden işbu kişinin kendini örümcek gibi deneyimlediği, dolayısıylan derin bir yabancılaşmadan dem vurduğu gibi kimi aşırı-yorumlarda da bulunabiliriz, elbette.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment