evet. "kendimi tam anlamıyla sudan korkan bir su kaplumbağası gibi hissediyorum" dedi marilyn. kendine neden marilyn ismini verdiğini de merak ederek gizliden. türdeşleri çampul çumpul devinirlerken hep birlikte ait oldukları su birikintisinde, marilyn yanında plastik bir palmiye ağacının dibinde, bir tümsekte, handiyse bir düş-adada varlığını sorguluyordu. kimdi marilyn, neden türdeşleri gibi değildi, olamıyordu, takıldığı bir "teoman-woody allen hastalığı- her gün aradıysam da bulamadım kendimi ey yarabandım ve yaram gönülçelen heyyo" mıydı yoksa çarptığı bir "elif şafak-kendimi demirleyecek bir liman bulamıyorum" duvarı mı, yoksa yoksa ortaokuldayken yarım aklıyla hatmettiği böyle buyurdu ecce homo'dan aklında binde bir kalandan türettiği bir yarık postmodern zırvıntı mıydı bilemiyordu. arkadaşı johnson'a baktı (-son? john'un oğlu olan john, ki güçlü bir simgesel dertsizliğin prerequisite'idir öncülümüzün bilinçdışı bir yansıması mıdır bu heyyt bee, olmayan bilincimin dışını seveyim, de marilyn kim s.k.s.k[sudan korkan su kaplumbağası] kim yaw) kızlarla cilveleşiyordu john, sırtında kırmızı bir benek vardı ve bu beneğin onu diğerlerinden farklı kıldığını düşünüyor, kızlarla konuşurken türlü atraksiyonlarla sırtını göstermeye uğraşıyordu. kendine bakıyordu böyle anlarda marilyn, onun sırtı alelade bir sırttı işte ve hiç de fark edilesi bir hale yoktu çevresinde.

No comments:
Post a Comment