Saturday, January 31, 2009

sızı

yaşamaya çalışıyoruz her birimiz. kendimiz ya da başkası olarak. ara vererek bazen, bazen de durmaksızın,, düşünmeksizin, hızla..

o yaşamaklar arasında bazı şeyler kayıyor elinizden, zihninizden fark etmeksizin,, bazı şeylerse kaydıklarını duyuruyorlar çığlıklarla. ya da o kadar önemli ki o şeylerin kayıyor ya da duruyor olmaları sizin için, kayıyor oluşlarını, kayarken haykırdıkları minik çığlıklarını duyuveriyorsunuz hemen.

toparlanıyorsunuz bir anda. önce çevrenize, sonra kayana, en son olarak da belki kendinize bakıyorsunuz. çevrenize baktığınızda sizi birbirinize bir zamanlar kenetlemiş olan sayısız olasılığın, sayısız yaşamak dileğinin artık değiştiğini, bambaşka bir iklimde bambaşka bir zaman diliminde olduğunu fark ediyorsunuz. kayana bakıyorsunuz çevredeki değişimden aldığınız hüsran ruhuyla, kayanın -tam da kaya olan kayanın değiştiğini görüyorsunuz. zaman geçmiş ve kaya da ufalanmıştır,, ya da öylesi sert bir iklimdedir ki artık kaya buzdağı halini almıştır..

insan kendine en son bakıyor, bakacaksa da. kendinden önce dışındakini fark ediyor, en dışından en içine gelene dek sıra sıra izliyor, seziyor değişimleri. kendini hep ama hep en sona bırakıyor..

ve bir an geliyor ki kendini kaymış, çoktan düşmüş de boşluk uçurumuna orada parçalanmış buluyor.. zaman değişmiş, mekan değişmiş, kayaya bakarken unufak olmuş..

1 comment:

Chora said...

insan bütün bunları bir an için düşünebilir, bir an bütün dünya kararabilir ama o anda bile, en boktan anda bile onu çok seviyorum diyebilmek,,, bir ışığı canlı tutar ve o ışık kayayı da, zamanı da sarsar... buz erir, ufalanan bir araya gelir... ve kayanın da yaşamın da bütün olayların da üzerinde dimdik durabildiği yegane hal, yegane teselli edici sevgidir, sevgilidir, mikidir...

seni seviyorum ve seveceğim... son kez, miki-n...