Tuesday, July 28, 2009

the one who bringS sorrow to each of the beloved ones

ortalama dört saattir ölü gibi yatıyor-d-um. fonda la mamma morta. ölü olmayı istedim defalarca. zaman dursun istedim. durdu da hatta akan yegane zaman la mamma mortaydı, ölür gibi. bulut oldu arya ben üzerinde. hava oldu arya ben bir molekül derinliğinde. sanki. mor bir sabaha doğru serin bir rüzgarda. ölü olmak gibi. yok olmak yokluğumda tüm evrene dağılmak gibi...

yürüyoruz. sabah doğmak üzere. alacakaranlık her yer. körüz bir de uyur uyanık bozbulanık evrenimizde. yalınayak yürüyoruz. çimler ıslak. çim kokusunu. meltemin hışırtısını duyuyoruz. serinlikte ürperiyoruz kimiz ama sen kimi zaman ben kollarımızı ovuşturuyoruz. acelemiz var. bir an önce güneş doğan topraklarda ısınmalıyız. ben memnunum halimden. her şeyin paramparça olduğu anlarda hissettiğim tuhaf aldırmazlıktan var üzerimde. paramparça mı her şey? hissedemiyorum. gülümsüyorum. suratımdaki şapşal ifadeye sinirleneceğine de aldırmadan. adaya gidiyor oluyoruz sonra. suymuş ether sandığımız. denizmiş içinden geçtiğimiz. ayağımızda hissettiğimiz ıslaklık tam da denizin içinde olmanın ıslaklığından. yürüyoruz yapışık. yürüyoruz yalnız. acele. her adımımda sen aksi yöne adım atıyorsun. senin her adımın benim geri adımıma denk geliyor. yapışıkmışız da ayrılıyormuşuz gibi. ayrıymışız da her adımımızda yapışıyormuşuz gibi. karışık. midem bulanıyor rüyamda da, yazarken de şimdi. aynı yöne gider gibiyiz gözüm kapalı sana yaslandığımda. güvenle gözümü açtığımda ayrışmaya çalışan bedenlerimizi görüyor, aksi yöne gittiğimizi fark ediyorum. acı veriyor bu bana. çok acı veriyor. çok.

No comments: