
geçen gün v. ile epey ironik bir konuşma geçti aramızda.
y.:bıkbıkbık
v.:bıkbık da bıkbık bıkıbıkıbık da bıkıbıkta bıkıbı.... (bitmezz)
y.:ama ben feminist değilim, biliyorsun.
v.:böylesi daha kötü ya, keşke feminist olsaydın.
hayata bakış açım "gender" perspektifinden değildir, olmamıştır hiçbir zaman. hiçbir zaman da babamın deyişiyle "kuluçka makinesi" olma misyonunu sezmedim kendimde; oyuncaklarım hep boyalar, renkli kalemler, saçlarıyla oynayabilmem için uzun saçlı bebekler, babamın işyerinden getirdiği minik wolksvagen otomobiller, minyatür oda eşyaları, maketler, logolar filan olmuştur. anasınıfında annemin iş arkadaşının salak oğluyla ilk ve son oynadığım doktorculuk oyununda pipisini gördüğümde, ileride hayatındaki en kıymetli şeyi olacak 'çiş yapma yeri'nin köpeğim coni'ninkine benzediğini yüzüne söylemiş, belki de travmatize ettiğim ilk insan olarak kişisel tarihime geçirmiştim. ayrı sınıflarda çocukla liseyi beraber bitirdik. liseye kadar hiç kız arkadaşı olmadı, şimdi ne yapıyor bilmiyorum. neyse.
feminizmin pek çok türünün olduğu aşikar, fakat benim özellikle gıcık olduğum türü, "kadınlara hak verin" diye pankart açanlar, erkeklerden nefret edenler, erkeksiz bir dünyayı resmetmek için (!) lezbiyen olanlar; feminizm propagandası yapanlar, "ben çok eşit bir aileden geldim ama doğudaki kadınların haklarını savunuyorum" lutfedenler filan. özellikle doğudaki kadınların haklarını savunan, "eşit" kadınlara daha çok gıcığım. bir kere onlara sormak istiyorum: siz ne hadle sizden habersiz orda doğurup duran kadının hakkını savunuyorsunuz? siz kendinizi, kendinizce, onları savunan konumuna getirerek onları savunulacak zavallılar konumuna yerleştirme haddini nerden buluyorsunuz? hadi siz yüce gönüllerinizden bir parça ayırıp bu zavallıları savunmaya yeltendiniz diyelim, taksime gidip böğür böğür halay çekerek kameralara poz verdiğinizde onları nasıl temsil etmiş oluyorsunuz? kızkıza toplanıp yazıyrsunuz, tartışıyorsunuz filan ayrımcılığı. fakat erkek sineği bile almıyorsunuz aranıza, dinlemiyorsunuz. yıllar önce boğaziçi sirkinde bir feminist oyun sergilemiştiniz, afişin altında kocaman not: "sadece kadınlar girebilir." ulan diye sövmüştüm o zaman da, kızkıza altın günü formunda kadın erkek ayrımcılığını dert yanarak, kendinizi erkeklerden, o oyuna toplanarak toplumdan ayırarak, ayrımcılığın üstesinden nasıl gelmeyi düşünüyorsunuz?!
doğudaki kadın konusunda, ne güzel bir kampanya var "baba beni okula gönder" diye kardelen kampanyası. çok çok takdir etmiş, destek vermiştim o kampanyaya. doğudaki sorun kadın erkek sorunu değil, eğitim sorunudur hanımlar, size sesleniyorum. 10 çocuk doğuran 35 yaşındaki ayşe'yi "bak sen kadın olduğun için eziliyorsun, hakkını savun, herife verme; erkekler pistir, kakadır." diyerek değiştiremezsiniz. ayşe'ye tek faydanız ona doğurmaktan başka türlü bir hayatın da olduğunu göstermekten geçer. ayşe'nin kadın mı yoksa erkek mi olduğunu değil var mı yok mu olduğuna karar vermesi gerekir önce. ayşe sorgulamaya başladığı anda 10 çocuk doğurmaktan vazgeçecektir zaten büyük olasılıkla, gidip çalışacaktır, fallik öğeler edinerek simgesele dahil olacaktır. ki simgesel fallusla ilgilidir, sizin pipisi var diye üst konumda dediğiniz erkek misal pipisi olduğundan değil fallusu olduğundan oradadır. bana kadınlar erkek rolü üstlenip konum sahibi oluyor, konuma kavuşmak için erkeksileşiyor navalları okumayı. böyle yapınca tamamen gözümden düşüyorsunuz. simgesele dahiliyetin zorunlu kıldığı aktif, hareketli olma özelliklerini siz kendiniz erkeğe atfediyorsunuz.. ayy sıktınız beni gene. daha da sizden yazmam.
No comments:
Post a Comment