Monday, August 10, 2009

günbeti

bütün servisi illallah ettiren sevgili kontesimiz formundaydı bugün yine. millet sinirden ölürken ben kıkır kıkır gülüyorum hallerine. milletin normal bulduklarına da ben ölüyorum sinirden ya tabi orası ayrı konu. kapsama alanında kim varsa emirler yağdırıyor, emirlere itaat edenlere "sebastian" adını koyuyor, herkese perseküte, amerika tarafından beynine hiçbir aygıtın tespit edemeyeceği kadar küçük bir çip takıldığını ve bu çip sayesinde izlendiğini, önceden bu fikrin bir hezeyan olduğunu ama artık gerçeğe dönüştüğünü belirtiyor, parayı tedavülden kaldırmayı ve 'ezilmiş hakları' kurtaracğını söylüyor, hayatında "lan" bile dememiş bir kadınken "koduğumun orospusu şapşal şapşal bakma suratıma" gibi yaratıcı küfürler buluyor (çok güzel küfrediyor bu arada annanemden sonra ikinci onu seçtim :).. dolu dolu, şepşenlikli bir psikoz vakası yani!

"en arıza vakaların havale merkezi" lakabı takılan bendenize de havale edilmesi gecikmedi. karşıaktarım dinamiğimi çözümlewmek istemesem de bana perseküte olunmasına dayanamıyorum ya aman dedim ama el mahkum öyle uzaktan büyük Başkanın yokluğunun navallarını okumak kolay. sıkarsa kadını perseküte yapmadan konuştur, konuşturabilirsen..

psikozda ilk yaptıkları şey göz okumak. buna artık kanaat getirdim. herbirinde, tek tek derinlerden, kuşku dolu ama bir o kadar da incelikli bir bakış var. kanadı kırık kuş gibi. evet, yüzyılın na-romantiği olan bana kanadı kırık kuş gibi betimlemesini yaptırabilecek kadar kanadı kırık kuş gibi. ikinci yaptıkları şey laf yarıştırmak. zeki ve bir o kadar da incelikli derinlik testlerini geçmek gerekiyor. kesinlikle dili çok iyi kullanıyorlar. kesinlikle soyutlama güçleri muhteşem. kafiye ve ritm konusunda "intrinsic" bir yüksek algıları var. sanırım bu ikincil bir gerçeklik, ya da Gerçek'ten dönenle oluşan üst-gerçeklik kurmalarına yardımcı oluyor -şairin dizelerden, romancının bölümlerden bir dünya kurması gibi onlar da ahenkle akan kelimelrden bir şemsiye, bir kalkan, bir duvar oluşturuyorlar. fakat bu kalkan asla pembe renk değil; çoğu zaman dikenli, çoğu zaman siyah, çoğu zaman sivri -akla kirpiyi getiriyor. o şemsiye, o kirpi dikeni ki, seçici geçirgendir: dünyanın sözlerine karşı oluşturulmuştur o. eğer ki, farklı bir formda, farklı bir ruhta yaparsanız "sözde hücum"u, o anda işte, o ağır kalkanın altındaki kanadı kırık kuşu, yaralı baykuşu görürsünüz. her an uçuverecekmiş gibi labil, her an kırılıverecekmiş gibi hassas.. gidip gelir ilk görüşmede; bir yandan tutamaz gözyaşlarını, dğer yandan toparlanmaya çalışır. öyle ya, soğuk görünmek, güçlü durmak zorundadır. bugüne dek hiçkimsenin yanında ağlamamıştır, ağlamayacaktır da. sırf birisi onu gerçekten dinledi diye neden bu kararından şaşsındır ki!

sullivan'dı sanırım, koşulsuz bir kabul ve kusursuz bir mabettir ihtiyaçları diyen. bugün o ürkek kanatların altında farklı bir şey değildi benim de gördüğüm..

No comments: