günlerdir saçmasapan kitapları okumaya, altlarını mavi-siyah üstlerini, fosforlu kalmelerle çizmeye çalışıyorum. bullshit bullshit diye sayıklarken kendimi susturmaya oku oku diye telkin etmeye çalışıyorum,, fakat nafile. olmuyor. ilgimi çekmeyen bir şeyi sırf müfredat diye okuyamıyorum anacım, o-kuu-yaa-mıı-yoo-rum! bu büyük Başka akademi benim içimi kaldırıyor son tahlilde, conflictualım, obsesyonelim, çok kasarsam hatta psikotiğim; büyük Başka benim, siktirin gidin gibilerinden isyanlarım geliyor, buhranlarımda boğuluyorum. akademiyi sevmiyorum anacım. nietzscheyim ben. dans eden yıldızım. erken gelmiş zerdüştüm. rahat bırakın beni. yağımda kavrulmak istiyorum diyorum. dinlemiyorlar anacım. bunu oku. bunu yap. kendimi rat in the maze gibi hissediyorum. birileri yukardan yolu ne kadar çabuk öğreneğim, diploma için ne kadar çabuk ve iyi koşacağım diye bakıp salak koşturmalarıma gülüyor gibi geliyor anacım. bakmayın bana demek istiyorum. görmeyin beni istiyorum. bak işte gördün mü böyle hepten psikopata bağlıyorum, rahat bırakın beni anacım,, sadece rahat... deyu deyu sayıklıyorum.. bak noldu şimdi dengemi gene altüst ettim. oysa ki ne güzel sabah kahvaltı etmiş, arada meyve yemiş, çıkan tek tük kaşlarımı almış, özenli bezenli bir insan evladı olmuştum. bakın nasıl da dağıttınız saçımı başımı, beni gene nasıl bir nevrotik yaptınız.. özetlen, sevmiyorum seni akademi, varlığına karşıyım.
hal böyleyken zar zor bir bölüm okuyabildikten sonra ecritden bir bölüm açıp kendimi ödüllendirmeye çalışırken bir şey dikkatimi çekti: şu gudik ayna evresinde fazlasıyla hayvana (özel olarak şempanzeye) atıfta bulunuyor. yani kendini tanımak diyordu lacan insani kendiliği hayvani kendilikten ayıran yegane özelliklerden bridir. bunu daha önce hegelci bir bağlamda okumuştum. bir üstünleşme çabası olarak. zira hegel için bilinç arttıkça ve eşzamanlı olarak kendine doğru derinleştikçe özbilince dolayısıyla daha üst bir kendiliğe doğru bir meyil gerçekleşiyor. sonra da şöyle bir kötü haber veriyor hatta hegel: bir kere derine indiniz mi asla yüzeye çıkamazsınız. bu bağlamda, hayvani kendiliğe olan atfın özbilince devinimden başka bir şey olmadığı sonucunu çıkarıvermiştim hemencecik.
fakat şimdiki bakışımda bir cümle dikkatimi çekti: "hayvanlar gerçekliğe (reality) insanlardan daha çok uyum sağlamıştır." ehömm. burda bulanık birşeyler var. gerçekliğin gerçek olmadığını ve sosyal miliu olduğunu filan ilk kerrtede söylesek bile yine de birşeyler bulanık. neydi yeniden bakalım. işbu evrede bebek kendini bir bütün olarak görüyor, kendini btün olarak hissetmese de. ve karşıısnındaki imgede yanlış tanıma (meconnaissance) ile bir imgesel bütünlüğe erişiyor. dolayısıyla imgesel (n.başer buna hayali deiyor, ki bence bu noktada tam da yerinde:) yani imgesel kendilik de aslında gerçek değil, hayali. bir ummaya, bir varsayıma, bir sezgisel ilerleme fikrine dayanıyor. bu imgesel özdeşleşme, ki hayali özdeşleşme dediğimde sanırım daha açıklayıcı olacak, bir kırılmayı da tarifliyor bir bakıma.. bildik ideal-ego vs. ego-ideali mevzunu geçiyorum.
kırılma çünkü, kendini eksik olduğu halde bütün kabul ettiği anda eksikli olma bilgisini kendinde gizlemiş oluyor bebek. kendini kendisine hapsediyor yani. eksik de olsa tam görünüyor olduğunun aksak ritmiyle yaşamaya başlıyor. bu da sosyal gerçekliğe karşı nevrotik bir tutumu, winnicottçu dilde söylersek false-selfler dünyasını, laing'e atıf yaparsak şizogen yapuları doğuruyor. yani we are all in a truman show. everybody knows who they are but "act"s someone else.
bu bağlamda gerçekliğe daha çok uyum sağlayan hayvanların hayatlarının bizimkinden daha gerçek olduğu söylenebilir. hayvanın en amiyane tabirle rol yapmasına gerke yoktur zira. rol yapmasına olanak tanıyan bir mecra da yoktur. her şey basit bir neden sonuç denkleminde işlemektedir -bizim gözümüzden. onlarca ise sezgisel bir denklemde. doğa verir onlar alır. onlar uyum sağlamak zorundadır. fakat biz insanlar kendimizde intrinsic bir doğayı değiştirme misyonu görüyoruz. kendimizi bile. bu tuhaf samimiyetsizlik mesela benim psikotik tablolarda çok sık karşıma çıkıyor. insani değerlere, samimiyete, olduğu gibiliğe çok fazla atıf vardır psikozda. dağınığım der. dağınıktır da. dağınığız da hepimiz. ama bunu dile getirmeyiz. nevrotik sezer de dile getirmez, normotik gerçekliğini unutacak kadar itimiştir bilincinin dışına bu duygutyu. hal böyleyken psikozun bir hayvan kendiliğe geri dönüş olabilceği söylenebilir mi? kimbilir.
No comments:
Post a Comment