Monday, August 17, 2009

tuhaf

bugünlerde ikimiz birden bir yalnızlık türküsüdür tutturduk. seslerimiz boğuk geliyor telefonda. kaba, isteksiz bir görev bilinci akıyor aramızda. yürüyorum ben. durmaksızın yürüyorum. annemi arıyorum. bir şey mi var, sesin kötü geliyor diyor, onu aradığım zamanlarda olduğu gibi, yok bir şey öylesine aradım diyorum. -dım- dediğima anda düğümleniyor boğazımda daha hızlı yürümeye başlıyorum. fiilleri çekiyorum, özneleri itiyorum: yalnızım, yalnızsın, yalnız. yalnızız, yalnızsınız, yalnızlar. herkese yakışıyor yalnızlık. hepimize ayrı ayrı yakıştırıyorum yalnızlığı.

denize varıyorum sonra. denizim. denizsin,, diyemeden sarı çorak toprak oluşun geliyor aklıma. çorak yüce toprak. bana bir şey ifade etmiyor sarı yüceliğin. yeşil huzurlu bir ova olmanı dilerdim. yeşil huzurlu bir ova olsaydın eğer, ege olurduk: huzurlu, sakin, gönençli. sarı bir yüce toprak olduğunda var olamıyoruz ne yazık ki. belki dubai: kavurucu, huzursuz, belirsiz. unutmak istiyorum. denizim deyip kalıyorum. denizim. denizim benim canım denizim. sesini dinliyorum. sesimi arıyorum. boğazımı temizliyorum. yanımdan biri geçiyor. ters baktığını düşünüyorum. paranoyamın yükseldiğinin ayırdına varıyorum o anda. paranoyamın yükselmesi depresyonumun göstergesi. kaç kaç kaç diye buyuruyorum ardından. yalnız kal. cismen yalnız kal ki ismi yalnızlıklar sarmasın etrafını. denize ardımı dönyorum. ardısıra, kaçarsıra koşuyorum. kendimden kaçıyorum. kendime varıyorum.

No comments: